Aile Olmak
Allah insanı tek bir nef isten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir. Bu iki cinsten insan nesli üremeye başlamıştır. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabb’inize itaatsizlikten sakının…” (Nisâ, 4/1.) Cenab-ı Hak, yaratılışın bir erkek ve bir kadın üzerinden devamına ve bu konunun önemine, onu kendi varlığının delillerinden sayarak dikkat çekmektedir.
Rûm sûresinde “ve min âyâtihi” formundaki ayetlerde insanları Allah’ın varlığından haberdar edecek ve O’nun birliğini/ büyüklüğünü anlamaları için alamet/işaret sayılacak (Mukatil, et-Tefsiru’l-Kebir, c. 3, s. 410) deliller peş peşe sıralanmıştır. İnsanın topraktan yaratılışı, beşer olarak yeryüzüne yayılması, dillerin ve renklerin çeşitliliği gibi birtakım özellikler hep Allah’ın varlığının delilleridir. (Rûm, 30/ 20-25) İnsanın kendisi ile huzura kavuşacağı bir eşe olan ihtiyacı da Allah’ın dilemesiyle mümkündür: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21.) Eşi kendi cinsinden yaratılan insan, bu hâliyle Rabb’inin varlığına delil olan bir ayettir.
Kadın ve erkek, yaratılışın temel unsuru olan insanın birbirini tamamlayan iki parçasıdır; biri olmadan diğeri hep eksiktir. Onlara birbirlerini teskin etmek/huzura kavuşturmak gibi bir görev Allah tarafından yüklenmiş, bunun için de sevgi ve merhamet duygularıyla süslenmişlerdir. Ayette kadın ve erkek için var edildiği söylenen sevgi (meveddet) insanın maddi, merhamet (rahmet) manevi yönünü besleyen duygulardır. “Meveddet ve rahmet kelimeleriyle ilgili olarak tefsirlerde değişik yorumlar yapılmıştır; bunların ortak noktası şudur: “Eş olma” hissinin, kan hısımlığına dayalı olmaksızın iki ayrı cinsi çok güçlü psikolojik ve biyolojik bağlarla birbirine bağlaması, bunun üzerine insana yaraşır bir üreme ve yaşama biçimi oluşturmasıdır.
Öyle ki temelinde iffet anlayışı bulunan, karşılıklı güven, sevgi ve esirgeme duygularıyla geliştirilen aile kurumunun bina edilebilmesi, yüce Allah’ın insanlığa en büyük lütuflarındandır. Ayette ifade buyurulduğu üzere iyi düşünen kimseler için bundan çıkarılacak önemli dersler vardır.” (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c. IV,s.303.) Kadın ve erkek birbirlerinin örtüsüdür. Allah, “Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” (Bakara, 2/ 187.) buyurarak kadın ve erkeğin birbirleri ile bağının ne kadar sıkı olduğunu göstermiştir. Nikâh bağıyla bağlanan eşler de birbirleri için günaha karşı kalkan olur, ayıp ve kusurlarını örterler. Birbirlerini korurlar. Bu anlamda birbirlerinin elbisesidirler.
Bedensel ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılıklı olarak giderirler. Olumsuz gibi görünse de aralarındaki çekişme ve tartışmalar bile şarj eder çiftleri. Aile birliğinin temeli evliliktir. Bir kadın ve bir erkeğin kurduğu yuva zamanla büyür, önce çocuklar sonra torunlarla şenlenir. Muhkem bir kaledir yuva; korur, kollar, ısıtır, büyütür. Önce kadın ve erkek birbirine örtü olmuştur, sonra kanatlarının altında büyüttüklerine. Aile genişledikçe hareket alanları çoğalır; sevgi, saygı, merhamet, yardımlaşma, güven gibi insani ihtiyaçlar aile içinde giderilir.
Hz. Peygamber evlenmiş, evliliği teşvik etmiş “Kişi evlendiğinde dinin yarısını tamamlamıştır. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun!” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, IV,382.) buyurarak evliliğin, günahtan korumak suretiyle, insanın dinî hayatına olumlu etkisini dile getirmiştir.
Yine dünyalık nimetlerden uzak kalarak kendini yalnızca ibadete vermek isteyen, bununla birlikte evlilik bağından da uzaklaşanları uyarmıştır: “Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin, çünkü ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn Mâce, Nikâh,1.) Ailenin toplum ve fert için gerçekleştirdiği fonksiyonlar, onun yeri doldurulamaz ve alternatifi olmayan bir kurum olarak kabul edilmesini sağlamıştır (Sefa Saygılı, Evlilik ve Aile Terapisi, Tartışmalı İlmi Toplantı, 24/25 Nisan 2010).
İnsanların maddi ve manevi yönden gelişmesine katkı sağlayan evlilik nimetinin sürekliliği, onun sağlam temeller üzerine kurulmasıyla mümkündür. Kadın ve erkeğin evleneceği kişide aradığı özellikler, sahip oldukları nitelikler üzerinden şekillenir. Zenginlik, güzellik, statü, kariyer vb. beklentiler evlilikte huzur için yeterli değildir. “Dindarlık, güzel ahlâk, uyum, anlayış, fedakârlık ve kişilik sahibi olma, sağlam bir aile kurumu için önde gelen vasıflardır.” (Nihat Yatkın “İslâm’da Evlilik Ve Eş Seçiminde Dindarlığın Tercih Edilmesi” Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:33, Erzurum 2010, s. 48).
Hz. Peygamber eş seçiminde dindarlığı öncelemenin gereğini vurgulamıştır: “Kadınla dört şeyi için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki iki elin bereket görsün.” (Buhârî, Nikâh, 16.) Kadın ve erkek arasında toplumsal bir takım deformasyonlarla ortaya çıkarılan rekabet duygusu, hem fertlere hem de topluma zarar verecek boyuta ulaştığında, önce aile sonra toplum yok olmakla karşı karşıya kalmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki meveddet ve rahmet Allah’tan, onların birbirine karşı buğzu ise şeytandandır. (Zemahşeri, Keşşâf, c. 4, s. 571.)
İnsan cinsiyet üzerinden birbiri ile yarıştırılamayacak kadar değerlidir. Toplum için kadın ya da erkek değil birey önceliklidir. Geçmişin güç üzerinden yaptığı cinsiyet vurgusu yani bir tarafı diğerinden daha fazla yüceltme, günümüzde haklar üzerinden ve yine tek taraflı yürütülerek aslında aynı hataya düşülmektedir. Ailenin teşekkülü ve varlığını sürdürebilmesi için erkek ve kadın arasındaki sevgi ve saygıyı beslemek, onları birbirinin rakibi değil tamamlayıcısı olarak görmek ilahî iradeye uygun bir tutumdur ve teşvik edilmelidir.