AileAnne ve BabaÇocukÇocuklar

Bir Hayatı Himaye Etmek

Aileye Muhtaç Çocuklar...

Bir Hayatı Himaye Etmek

Hepimizin öyküsü bir anne ve bir baba vesilesi ile başlıyor, sonrası ise dünyaya gelmiş ve gelecek her bir kişi için eşi benzeri olmayan bir yolculuk.

Adına çocukluk dediğimiz öyle bir başlangıcı var ki bu yolculuğun, bir ömür boyu yakamızda çiçek ya da sırtımızda kambur olarak taşıyoruz. Her insan evladına muhakkak bir aile gerekiyor; sevilmeye, görülmeye, şefkate, korunmaya, bakıma çok muhtaç olduğu o çocukluk zamanlarında.

Gelin görün ki çeşitli sebeplerle ailesinden ayrı düşen evlatlarla dolu dünya. Anne babalar güçleri yettiğince çocuklarının fizyolojik temel ihtiyaçlarını ve psikososyal ihtiyaçlarını karşılar, onları sağlıklı ve yetişmiş bir birey olarak hayata bırakır. Ömrün bu en hassas, en önemli dönemini bu imkânlardan mahrum geçiren her çocuk yetimdir.

Dünyada 140 milyondan fazla çocuğun yani çocuk nüfusunun yüzde kırkının yetim olduğunu, ülkemizde ise 350 binden fazla çocuğun öksüz ya da yetim olduğunu biliyor musunuz?

Koruyucu Aile
Koruyucu Aile

Biyolojik yetimlerle birlikte, anne ve babası ya da en az bir ebeveyni hayatta olmasına rağmen bu ebeveynlerin çocuklarına karşı ebeveynlik vazifelerini yerine getirmemesi yahut ihmal etmesine maruz kalan “sosyal yetimler” var ve sosyal yetimler yetimhanede yaşayan çocukların neredeyse yüzde doksanını oluşturuyor.

Bilgimizin istatistik verilerden, sayıların vahametinden ibaret olması çoğunlukla bizi pasif bir üzüntüden öteye geçiremez. Bir yetimi, bir yetimhaneyi görmek, bir aileyle buluşmayı bekleyen o yavruların gözlerine bakmak, saçlarını okşamak, hikâyelerini dinlemek ise eyleme geçirebilir bizi. İşte bu tablonun sayılardan ibaret olmadığını bilen, gören, üzüntüsüyle oturmak yerine eyleme geçen binlerce (2020 verilerine göre 7500’den fazla) koruyucu aile de var ülkemizde. Resmî tanımıyla koruyucu aile; çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocuklarımızın kendi aile ortamlarında eğitim, bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devlet denetiminde paylaşan, hissettikleri toplumsal sorumluluğu gösterebilen uygun aile ya da kişilerdir.

Yönetmelikte belirlenmiş dört çeşit koruyucu ailelik modeli var:

• Akraba veya komşu gibi yakın sosyal bağınızın bulunduğu kişilerinçocuklarına koruyucu ailelik modeli,
• Öz ailesine kısa sürede döndürülme imkânı bulunmayan ya da kalıcı olarak aile yanına yerleştirilemeyen çocuklara süreli olarak koruyucu aile modeli,
• Acil korunma ihtiyacı içerisinde olan çocuklara birkaç gün ile en fazla bir ay arasında değişen geçici koruyucu aile modeli,
• Özel zorlukları ve gereksinimleri olan korunmaya muhtaç çocuklara yönelik uzmanlaşmış koruyucu aile modeli.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, sürekli Türkiye’de ikamet etmekte, 25-65 yaşları arasında, en az ilkokul mezunu, düzenli bir geliri olan ve adli sicil kaydı da şartlara uygun bulunan her yetişkin birey,bir çocuğu, yani bir hayatı himaye edebilir.

Sevgiyle kucaklanmamış, dünyanın türlü tehlikelerinden korunmamış, varlığının kıymeti kendisine hissettirilmemiş her yetimin sorumluluğu ayrı ayrı her birimizin üzerindedir.

 

Yıllar önce Sosyal Hizmetlerin çocuk evlerinde gönüllü çalışmıştım. İlk günler eve dönme saatim geldiğinde “Biraz daha kalsana!” dediler canım yavrular, birkaç hafta sonra “Sen de burada uyusana bu gece.” demeye başladılar ve çok geçmeden “Beni evine götürür müsün?” yazan notlar çıkmaya başladı çantamdan, cebimden…

Bir gün, çok uzak bir şehirden dört kız kardeş gelmişti çalıştığım eve, yaşları 5 ila 9 arasında… Anne evi terk etmiş, babaları yeniden evlenmiş, aileye yeni bir bebek gelecek diye ve başka pek çok sebepten dört kız kardeş, baba tarafından kuruma teslim edilmiş. Çok önceden beri orada yaşayan çocuklar ziyarete ya da göreve gelen her kadına ve tabii bana da “anne” diye sesleniyordu. Bu kuzular yeni, “abla” diyorlar, “yenge” diyorlar henüz herkese, bana da… “Senin çocuğun var mı?” diye sormuyorlar da “Senin baban var mı abla?” diyorlar… Evime götürmem için bana resim yapıp hediye ediyorlar, bu harika resmi duvarıma asacağım, dediğimde “Baban izin verir mi?” diye soruyorlar…

Bir gün, kızlardan biri, en küçüğün bir büyüğü, babasıyla telefonda konuşuyor, tam o sırada girmişim içeri… “Baba,” diyor heyecanla, “Kardeşimiz doğdu mu? Kardeşimiz güzel mi baba?” Baba ne diyor duymuyorum, konuşmanın gerisini de çok hatırlamıyorum ama dört kız kardeşin kulaklarını telefona yapıştırmış heyecanlı hâllerini, telefonu kapattıktan sonra dalından düşen yaprak gibi usulca yere oturuşlarını ve kalbimden sıcak sıcak akan o sızıyı unutamam. Bütün o çocukların evi olmak istiyorsunuz o an; kendi eviniz, evladınız, anneliğiniz, hayat, her şey bambaşka bir anlama bürünüyor…

Yine aynı zamanlarda, aynı evde, 13 yaşında dünya güzeli bir kızımız vardı, bir gün baktım ki bir heyecan, bir telaş, kıyafetler deniyor, saçını yapıyor, bozuyor, gelip soruyor “Anne güzel olmuş muyum?” sonra yine gidiyor başka şeyler deniyor. Nihayet hazırlığını tamamlayıp bir görevli eşliğinde evden çıktı. Ardından öğrendim ki yavrucağımın koruyucu aile adayı ile görüşmesi varmış, kendisini beğensinler de evlerine alsınlar diyeymiş onca hazırlık… Gidip gördüyseniz bilirsiniz, çocuk evlerinde hiçbir eksik yoktur, mobilyalarından tutun, giyim kuşamlarına, yiyip içtiklerinden tutun özel ihtiyaçlarına kadar her şey düşünülmüş, en güzel şekilde çocukların hizmetine sunulmuştur. O evlerdeki görevli anneler de özenle seçilmiş, eğitimli, son derece şefkatli ve gayretli insanlardır.

Ancak bu imkânların hiçbiri oradaki çocukların gerçek bir aile çatısı altında yaşama özlemini azaltmıyor. Çocuklar anne babasına, yetimler ise tüm topluma emanettir. Yetimlere kucak açmak, ana babalık etmek lütuf değil, boynumuzun borcudur. Sevgiyle kucaklanmamış, dünyanın türlü tehlikelerinden korunmamış, varlığının kıymeti kendisine hissettirilmemiş her yetimin sorumluluğu ayrı ayrı her birimizin üzerindedir. Sadece aile bireylerimizi kollayarak ailemizi koruyabileceğimizi zannetmeyelim. Aileyi kurum olarak ayakta tutamadığımız bir toplumda kendi çekirdek ailemizi korumanın da imkânı yok. Sosyal bir fanus oluşturup aileye muhtaç her bir çocuğu şefkatle sarıp sarmalayabilmeyi diliyorum…

Yoluyla
Yazar: F. Betül YILMAZ EMİNSOY
Kaynak
Kaynak: Diyanet Aile Dergisi

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu